1

Hayaller İçinde Bir Düş..

Tam 11 aydır ders kitapları, makaleler ve raporlar dışında sadece birkaç kitap okuyabildim.

Bunlardan biri uzun süredir heves ve merakla beklediğim, ön siparişle aldığım, ama bitince yine yazarından mahrum kalacağım diye okumaya kıyamadığım “Beyoğlu’nun En Güzel Abisi”ydi… Ahmet Ümit’e bunu imza gününde söylediğimde “her güzel şey biter, önemli olan tadını çıkartmak” demişti.. Tam da öyle yaptım: Kış vakti, arka planda kısık sesle çalan Türk Sanat Müziği şarkıları, sallanan sandalyemde dizlerimde battaniyem örtülü, elimde yaseminli yeşil çayımla, her hecesine kadar tadını çıkartarak yudum yudum okudum.. Bitmesin diye, yavaş yavaş, sindirerek…

Her zaman, her fırsatta tekrar ettiğim gibi iyi polisiye, iyi edebiyattır.. Eskilerin önyargılarının aksine… Bununla ilgili uzun uzun yazabilirim.. Ama polisiyenin gerçek edebiyat olduğunu ümit ediyorum ki bir başka sefer yazacağım. İyi edebiyatçı Ahmet “Ümit”ten, genç bir edebiyatçıya “Umut” Can Çeppioğlu’na geçmek istiyorum. Okuduğum, diğer kitaba..

Umut Can Çeppioğlu’nun ilk öykü kitabı “Hayaller İçinde Bir Düş”ü yazarına imzalatmadan okumaya başlamamıştım. Sonrasında doğru zamanı bekledim, kitap başucumda… Doğru zaman ne İstanbul’da evimdeyken, ne seyahat ederken, ne uyumadan önce, ne makalelerden sıkılmışken gelmişti. Kitabın ilk öyküsü “Saklambaç”ı okumaya yazarının da bizimle olduğu okul seyahatinde Pekin’e giden uçakta başlasam da, öykünün tamamını ancak ev hasreti çekerken Şanghay’da okuyabildim.. Bilinçaltım doğru zamanı seçmişti! Çocukken gördüğüm ve sıkıntıyla uyandığım, hala hatırladığım ender rüyalardan birinin içindeydim.. İlk öykünün ve kitabın tümündeki bütünleyen karakterle -esas kız, Derya, uzun siyah saçlı kızla daha ilk öyküden bağ kuruvermiştim..

Merak uyandırmıştı, geçişleriyle etkilemişti.. İlk öyküyü okuduktan sonra dönüp yazarına “e ama sonra? sonra ne oldu ben onu merak ediyorum!” deme lüksü apayrı.. Ama ikinci öyküyü okumaya İstanbul’a dönüş yolunda başlasam da yine tamamlayamamıştım…

İkinci öykü “Doğumgünü”nü tam 10 gün sonra 20 Mayıs’ı 21’ine bağlayan gece, doğumgünüme girerken okudum.. Evimden yine uzaktayken.. “Gökyüzü”, “Çıkmaz Yol”, “Son/Başlangıç”… Bu kez ara vermeden, Derya’yla birlikte hissederek okudum..

“Gökyüzü”nde geçen  “Zamanın bu kadar hızla akıp gideceğini kestiremiyordu insan. Dönen bir gezegenin içinde nasıl dönmeden durabiliyorsak, akan bir zamanın içinde de akmadan durabilir gibi geliyordu insanlara gençlik yıllarında. Belki de gençliğin enerjisiyle hayat zamandan daha hızlı aktığı için, zaman göreli olarak yavaş akıyordu gençlerin gözlerinde.” cümleleri ise benim için son noktayı koydu sanmıştım: Zamanlaması bu kadar mükemmel olarak okunamazdı bir kitap..

Son nokta değilmiş, yanılmışım.. Kitabın içerisindeki sürprizleri bozarak sinir bozucu olmak istemiyorum. Sadece karşılaştığım her sürprizin, her hayalden düşe geçişin, okuyucu olarak merakımı cezbedip hayalgücümü zorladığını itiraf etmeliyim. Okuyucusuna da hayal kurmak için, nedenini niçinini düşleyecek payı bırakıp belki de öykünün devamını yazdıracak geçişlerle dolu bu kitabı okumanızı öneririm..

Bir erkeğin, bir makine mühendisinin, ana karakteri kadın olan bir öykü dizisinde kadınların ruh halini ne denli giydiğini, çözümlediğini, hissedip hissettirmeyi başardığını görmek şaşırtıcı ve gurur verici. Çünkü yazarı 1979 İstanbul doğumlu bir makine mühendisi… Koç Üniversitesi’nin Yönetici İşletme Yüksek Lisansı (EMBA)’ndan arkadaşım… Yazmaya devam et sevgili dostum, romanını merakla bekliyorum…

Kitabın künyesi:

Hayaller İçinde Bir Düş

Gezgin