* Cervantes Enstitüsü’nden arkadaşlarımla içmeye gitmek
Nisan-Haziran 2009 döneminde hayalimi gerçekleştirip İspanyolca öğrenmek için adım attım. En doğru adres olarak bulduğum Cervantes Enstitüsü yeni dostları da kazandırdı. A1 kuru bitiminden sonra buluşup birşeyler içmek için sözleştik ama zamanı denk getirmemiz 1 ayımızı aldı. Sonunda 4 öğrenci 1 öğretmenle buluştuk. Öğretmenimiz Nuria buluşmaya 2 İspanyol arkadaşını da davet etmişti. Böylelikle bizler kendimiz tanıtacak kadar olan İspanyolcamızla, ilk öğrendiğimiz aktiviteyi yaptık.
Nacho ve Laura’nın önerisi üzerine, Süslü Saksı Sokak’taki “Şiirci”ye gittik. Türk insanı misafirperverliğiyle ricamızı kırmayarak iki masayı birleştirip oturabilmemiz için o küçük mekanda iki kişinin masa değiştirmeyi kabul etmesiyle mutlu olduk. Herkes buluşma eylem kalıbına uygun olarak birer bira söyledi, ancak bedava eğlencesi (baş dönmesi) devam eden ben, şeftali suyuyla ” ¡salud! ” dedik.
Halihazırda İspanyolcamız sadece kendimizi tanıtmaya ve yeni tanıştığınız insanlara aslında anlatmayacağınız (bir günün nasıl geçer, haftasonları ne yaparsın, neleri seversin) şeylere yettiğinden ve yalnızca “geniş zaman”ı bildiğimizden ortak dilimiz İngilizce oldu. Gerçi bu “geniş zaman”da cümle kurma halini “carpediem (anı yaşa)”ya yormayı tercih ettim hemen 🙂
Zaman zaman masada üç dilden sesin birden yükseldiği oluyordu… Gruplar halinde İspanyolca, İngilizce ve Türkçe konuşan neşeli bir masaydık. Biz aklımıza takıldıkça gündelik hayatta çok kullandığımız kelimelerin İspanyolcası’nı soruyorduk ama tüm geceye damgasını vuran “yani” kelimesiydi.. Çeşitli tonlamalarla kullanıp durduğumuz “yani” İspanyolca’da “hombre”, “a ver” gibi kelimelerle kullanılıyormuş. Sözler dil zenginliğine kayıyor, tonlamalar “hombre” ve “a ver” üzerine yoğunlaşıyordu 🙂 “e heralde!” ne demek onu öğrenmek istediğimde cevabı almak için “papa katolik mi?” diye sordum Nuria’ya. Amerikalılardan öğrendiğim bu soru yine işime yaramış ve hangi kelimeyi istediğimi şaşkınlık karışık bir tepkiyle anlamıştı “por supuesto” 🙂
Şiirci’de yapılan açık büfe yemeklerinden tabaklarımıza doldurduk.. Sağlıklı yemekler seçmiştim: Semizotu, Kabak Dolma, Kuru Cacık, Bulgur Salatası. Yemekler soğuk olduğundan çok lezzetli gelmedi bana ama cacık ve bulgur salatası başarılıydı. İsteğinize göre hazırladığını ev yemeği tabağı 9 tl tutuyor.
İspanya hakkında sorularımla İspanya öncesi hazırlıklarımı da yaptığım o gece, “perşembe günü mutlaka barcelona’da paella ye, geleneksel adetmiş” diyince arkadaşım, Nuria böyle birşey hiç duymadığını söyleyip hemen Madrid’li Laura’ya ve Sevilla’lı Nacho’ya sordu. Nacho’nun tepkisi aklımızdan çıkmayacak sanırım 🙂 Ama sonrasında arkadaşımın yaptığı araştırmaya göre:
Perşembe Günü Barselona’da (belki tüm Katalonya’da) Paella Günü’ymüş. Her bar ve restoran perşembe günleri içinde Paella’nın da olduğu 3 ana yemek ve içki ile ekmekten oluşan bir “Günün Menüsü” sunmaktaymış. Hiçkimse ne zaman ve nasıl bu geleneğin başladığını bilmiyormuş . (http://guerson.wordpress.com/2007/01/25/paella-day/)
Kimi kaynaklara göre balıkçılar pazar günleri tatil yaptığı için sadece sahil şeridinde yaşayan insanlar pazartesi günü taze balık bulabiliyorlarmış. Geri kalanına balığın ulaşıp onların pirinç ve balık yapması ancak perşembeyi buluyormuş. 20. yüzyıldan beri o nedenle deniz mahsülleriyle hazırlanan pilav (paella) perşembe günleri yapılıp yeniyormuş. (http://www.riojath.com/paella.html)
Doğru mudur bilinmez ama gidince deneyeceğim kesin! İzlenimlerimi oradan aktaracağım…hombre! 🙂