Bir tv programında sunucu Teyo Pehlivana sorar:
“İstanbul’a ilk kez mi geliyorsunuz?”
Teyo cevaplar:
“Yoh, ikinci gelişim. 5 Yıl önce bir arkadaşımla İstanbul’a goyun getirdig. Satıp Erzurum’a geri dönecektig. Ama arkadaşım beni ekti, gaşti. Erzurum’a gelecam cebimde beş guruş yoh. Neydim bende İstanbul’dan Erzurum’a geder o köy senin bu köy benim yaya gettim.”
Her ne kadar sıkı yürüyüşçü olsam da ben Erzurum’a Teyo Pehlivan gibi yürüyerek değil uçakla, “uçarak” gittim!…
Yaklaşık 3 yıldan beri sevdiğim, öykülerini araştırdığım “Kırmızı Gül Demet Demet” ve “Sarı Gelin” gibi bazı türkülerin ve efsaneleriyle kahramanlarım arasında yer alan Teyo Pehlivanın memleketi Erzurum’a gitmek için gezmek-görmekten başka nedenlerim de vardı. Biri 5 yaşına gelen, diğeri 2,5 yaşına giren yeğenlerini görmek için Erzurum’a Gezgin uçarak gitti..
Türk Hava Yolları mil programı sağolsun, birikmiş mil puanlarımın 9.500 milini ve 60 TL alan vergisini alarak 5 Eylül’de sabah ilk uçakla gitmeme 6 Eylül’de son uçakla dönmeme olanak sağladı… Sonraki adımım banka uçuş programlarıyla daha makul fiyatlı uçuşlar gerçekleştirmek 🙂
İlk günümde Erzurum’un simgelerinden Anadolu’daki açık avlulu medreselerin en büyüğü olan ve muhteşem taş süslemeleriyle inşa edilmiş olan Çifte Minareli Medrese ve güneyinde yer alan Üç Kümbetler’i gezip fotoğrafladım. Müslümanların ölülerini gömdükleri yapılara Kümbet veya Türbe denmektedir. Yuvarlak veya çokgen tabanlı yapının kubbe ile değil, tepesi sivri külah biçiminde örtülü mezar anıtlara kümbet deniyor… Anadolu’da en çok Erzurum, Kayseri ve Konya’da bulunuyor.. Üç kümbetlerdeki en büyüğünün Emir Saltuk’a ait olduğu sanılmaktaymış… 13. Yüzyıl mimarisi olan bu taş yapıların büyüleyici güzellikte olduğunu söylemeden geçemeyeceğim…
5 yaşındaki yeğenimin beni karşılamak uğruna hasta olmasına üzülerek ilk gün gezmesini kısa tutup eve erken döndük. Birlikte vakit geçirip oyunlar oynadık, yemekler yaptık, okuma saati ve uyku saatine uyduk 🙂 Akşam menümüzde kuzenimin elinden pişen Yoğurt Çorbası, Hünkar Beğendi, harika bir salata ve Güllaç vardı…
İkinci ve son gün ise bu kez 2,5 yaşındaki minik yeğenim de en az benim kadar Gezgin olacağını kanıtlarcasına bize katıldı 🙂 Önceliğimiz görkemli Palandöken Dağı’ydı… Kayseri’ye ne zaman gitsem Erciyes’i karlar altında gördüğümden, Palandöken’i karlarından soyunmuş yazlıkları içinde görünce şaşırdım.. Kışın bir daha gelmek diyerek yolumuzu Hz. Muhammet’in sancaktarı olan Abdurrahman Gazi Türbesi’ne çeviriyoruz… Türbeden çok türbeye giden ana yol kenarındaki rampanın gizemine kapılıyoruz… 3 yıldır Erzurum’da yaşayan ev sahiplerimiz “gizemli yol” adı verilen bu rampanın başına varıp aracı boşa alıp, çalışır durumdaki aracı kapatıyorlar. O da ne! Araç yokuş yukarı çıkmaya başlıyor! Yukarıya kadar çıktıktan sonra, yokuştan arabanın geri kaçmasını bekliyoruz ama hayır… Arabayı çalıştırıp benzin ve motor gücüyle rampadan iniyoruz. Ayağını gaz pedalından çekince ev sahibimiz araç bu kez geri geri yokuş yukarı çıkmaya başlıyor! Gece, dolunayda denemek ne büyük heyecan olurdu… Yöre halkı bunu Abdurrahman Gazi’ye yorarken aklıma manyetik enerjiden başka bir şey gelmedi.. ama uzmanlar araştırmışlar bu manyetik enerji değilmiş… Dönünce yaptığım araştırmalara göre; ABD Nevada Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümü Enerji Sahası Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yunus Çengel, su terazisi ile yaptığı deneyden sonra “Manyetik bir alan ya da keramet söz konusu değil. Tamamen göz yanılması. Yokuş yukarı gibi gözüküyor, ama rampa aşağı bir yol” demiş. Artık kim neye inanırsa… Benden anlatması…
Gizemli yoldan ayrılıp Aziziye ve Mecidiye Tabyalarına gidiyoruz. Tabya; Stratejik önem arzeden bir bölgenin,yerin,yolun veya şehrin güvenliğini ve savunmasını sağlamak üzere genellikle bölgenin hakim bir tepesine veya dağ yamacına düşmanı,ileri savunma hattı oluşturarak engellemek amacıyla yapılmış askeri tesislerdir. Osmanlı döneminde özellikle Erzurum, Kars, Gelibolu ve Edirne’de örneklerine rastlanan tabyalardan ikisini görmek, tüfek yuvasından Erzurum’u fotoğraflamak heyecan verici… Askeri bölgede yer alan Tabyalara mutlaka kimliğinizi bırakın ve girin… 93 Harbini yaşayan duvarlara dokunun… Aziziye Tabyası’nda Nene Hatun’un mezarıyla da karşılaşacaksınız…
Tabyaları gördükten sonra gezmek istediğimiz son açık alan Erzurum Kalesi’ne gidiyoruz… Giriş 3 TL, öğrenci ayrımı yok. Müze Kart ile giriş mümkün. Müze kart başvurusunda bulunmak da… Tarih boyunca Asurlular, Sasaniler, Persler, Araplar, Romalılar ve Bizanslılar arasında sık sık el değiştirmiş Erzurum Kalesi, 11.yy’da ise Türklerin eline geçmiş. Kalenin içinde yer alan mescid ve saat kulesi Türk mimarlığının ilk örnekleri olmaları bakımından önemliymiş. Tepsi Minare olarak da adlandırılan saat kulesi Ortaçağ’larda gözetleme kulesi olarak kullanılmış, Osmanlı mimarisinin Barok Çağında saat kulesine çevrilmiş. (www.erzurumlu.net)
Ve tabiiki gezimizin son durağı Erzurum Kongresi Binası…
Erzurum’a gelip oltu taşından yapılmış tespih ve takı almadan olmaz diyerek yönümüzü Taşhan’a çevirdik… Gerçeğini sahtesinden ayırd etmek konusunda sadece sürtünmeyle elektriklenip toz tutabilme özelliğini bildiğim oltu taşını bakın taklitlerinden nasıl ayırdedebilirsiniz:
“Oltu Taşının Taklitlerinden Nasıl Ayırtedilir?
Oltu taşı görünüm olarak kolayca taklit edilebilir olmasına rağmen şayet özellikleri iyi bilirse taklitlerinden kolayca ayırt edilebilir. Oltu taşını taklitlerinden ayırt edebilmek için su özellikleri bilmek gerekir.
1- Elimizdeki toplu iğnenin ucunu iyice ısıtıp tespih tanesine batırınız şayet elinizdeki tane Oltu taşı ise iğne Oltu taşına işlemez yani batmaz,batarsa taklittir.
2-Oltu taşını kazırsanız veya zımparaya sürerseniz kahverengi toz bırakır.
3-Oltu taşı kehribar özelliği gösterdiğinden, sürtünme sonucu elektriklenir ve küçük toz parçacıklarını çeker.
4-Oltu tasını avucunuzun içine alıp üflediğiniz zaman üzeri buharlaşıp nemlenir.
5-Oltu taşının kendine has ve taklitlerinde olmayan tok bir sesi vardır.
6-Oltu taşından yapılmış tespih ağızlık ve diğer süs eşyaları kullanıldıkça parlayıp güzel bir görünüm alır.
7-Oltu taşı mamullerinde azda olsa isçilik arızalarına rastlanır.Taneler birbirlerini tutmayan ebatlarda olabilir.
Kucağımızda uyuyakalan minik gezginlerle eve döndükten sonra kuzenimin ve annemin maharetle hazırladığı su böreklerine Erzurumlu bir dostun yaptığı Kadayıf dolması eşlik edecekti akşam yemeğinde… Cağ kebabını pek yağlı yaptıklarından denemedim bile…
Akşam 9’a 10 kala evden havaalanına doğru yola çıkıp uykusunu almış minik gezgince uğurlanmak ayrı bir hüzün oldu bu kez…
Haziran’da Tortum Şelalesi’ni görmek üzere yeniden geleceğim Erzurum diyerek baktım uçağın penceresinden…
Erzurum’da görmeden gelmeyin:
– Çifte minareli medrese,
– 3 kümbetler,
– Aziziye Tabyası ve Nene Hatun anıtı,
– Erzurum Kalesi,
– Gizemli Yol
Erzurum’da yemeden gelmeyin:
– Kadayıf dolması
Erzurum’dan almadan gelmeyin:
– Oltu taşı (tespih / takı)